12 Mayıs 2017 Cuma



SEMRÜK BÜRKÜT HİKAYESİ 




Akutlar çift başlı kartala “öksökö kuşu” derler. Türkçe “bürküt” kartal demektir. Bakır tırnaklıdır, sağ kanadı ile güneşi, sol kanadı ile ayı kaplar. Ona gök kuşu da denir. Büyük kartallar için Bürküt kelimesi kullanılır.

Çift başlı kartallar, gök direklerinin veya kayın ağacının tepesinde tasvir edilir ve tanrı Ülgenin sembolüdür. Çift başlı öksökö kuşu gökten yıldırım indirir.

Başkurt efsanesinde “Semrük” adındaki kuş iki başlı kartaldır. Bu başlardan biri insan başı olarak da düşünülür.

Türk mitolojisinde, ay ve güneşi pençeleriyle tutan doğanlar görülür. Tuğ’lar bir boz doğan ile birlikte gökten düşmüştür. Tanrıya açılan göğün kapısını çift başlı bir kartal bekler ve tanrının sembolüdür. Bu kartallar gökten yıldırım indirir.

Türk mitolojisinde çift başlı kartallar ve gün ve ay simgeleri ying ve yang sembolüdür. Çinlilerin ying-yang sembolü olarak tasvir ettikleri kozmos ve kozmosun dönüşünü, Türkler karşılıklı iki hayvan yada kartal koymak suretiyle ifade etmişlerdir. Bu sembolik hayvanların döndükleri merkez, yer ve göğün ortasıdır. Türklerin Yaruk-Kararıg ilkesini, göğü anlatan yuvarlak plakalara sarılmış siyah ve beyaz kartallar temsil eder.

ÜRÜNG AYIĞ TORON 



İlk insanı o yaratmıştır. Dünyayı idare eder. Yaratıcı ruhların en büyüklerindendir. İnsanlara yeteneklerini ve becerilerini o verir. İlham kaynağıdır. Toprağın verimli olmasını sağlar. Kısaca yaratıcılıkla ilgili tüm unsurların kaynağıdır. Bereket ve hayvanların çoğalması onun isteğiyle olur. Yiğitleri ölümden kurtarır, ölen kahramanlara yeniden can verir. İnsanlardan ve diğer canlılardan sorumludur. Ürüng (ak, beyaz, saf, temiz) olarak tasvir edilir. Kendisine beyaz at kurban edilir. Bu kurban “Idık” şeklindedir. Yani canlı olarak doğaya salınır. Bir daha kimse o hayvana el sürmez. Bu canlılar ışığın doğduğu yöne yani doğuya doğru sürülür. Göğün 13. katında oturur. İnsanların ısınması için Güneş’i yaratmıştır. Ulu, kutlu, nurlu bir varlığa sahiptir. İnsanların özel işlerine karışmaz. Ongunu Kartal’dır. Ayığı (Ayığ) adı verilen ruhlar onun emrindedir.
Yakut halkının inanışında gökyüzü tanrısının adı olup, gökyüzünün en üst katında iki beyaz güneş ile birlikte yaşayan yaşlı bir adam olarak tasvir edilmektedir. Beyaz güneşleri ortasından ayırarak insanların ısınması için 3. bir güneşi yaratmıştır.
Onun eşinin adına ise "Kübey Hatun" denilir. Her şeyi yönlendirip, idare eden de Ürüng Ayı Toyon'un kendisidir. Adının mitolojik anlamından da anlaşılacağı gibi, oldukça büyük saygı gösterilen kutlu, nur yüzlü, kutsal ve ulu bir varlık konumundadır.


AK ANA 



Henüz hiçbir şey yaratılmamışken ve yalnızca uçsuz bucaksız bir su varken, sonsuz sulardan çıkarak, Tanrı Ülgen’e yaratma ilhamını vererek sulara tekrar dalmıştır. Işıktan (cisimsel olmayan) bir bedeni vardır. Başında gücü simgeleyen ve taca benzeyen zarif boynuzları bulunur. Alt kısmında denizkızı gibi çok uzun bir balık kuyruğu bulunur. Kuyruğu hafif maviye çalan bir renktedir. Etrafında denizyıldızları dolaşır. Hayatın başlangıcına dair ne varsa hepsine ruh vererek yaşam döngüsünü başlatmıştır. Akdeniz’de yaşar. Bazı söylencelerde, geyik şekline giren Su Ana ile Göktürklerin Atası evlenmiştir. Çeşitli söylencelerde hep denizden çıkan varlık bir geyik olarak betimlenir. Beyaz renk suyu ve temizliği simgeler. Yakutçadaki Ürüng sözcüğü beyaz ve gümüş demektir. Ürüng bu dilde Ayığsıt Hanım için bir sıfat olarak da kullanılır. Moğolcada Ehe Üreng olarak bilinir. Moğollara göre Ekhe Hatun, derinliklerden gelen çamuru bir kaplumbağanın sırtına koyarak yeryüzünü yaratmıştır.Yakutlardaki Aha adlı ırmak tanrıçası ve Anadoludaki Aka[3] adı verilen Ana Tanrıça ile de ilgilidir.

ABRA VE YUTPA EFSANESİ




Yeraltındaki Büyük Deniz (Tengiz)’de yaşayan ve ejdere benzeyen devasa iki yılandır.[1] Timsaha benzer görünümlmeri vardır.[2] Bu canavarların ikisinin adı birlikte anılır. Çatal kuyruklu ve dört ayaklıdırlar. Gözleri parlak bakır renklidir. Ayakları kızıldır. İnanılmaz büyüklüktedir, görenlerin yüreğine korku basar. Yeşil baldırlı, ak göğüslü, kayık gibi yassı çenelidirler. Erlik’in sarayını korurlar, onun hizmetkarı olarak bilinirler. Çok güçlü çeneleri vardır. Bazı metinlere göreyse Toybadım Irmağı'nın kıyılarında yaşayan korkunç canavarlardır. Bir yağna’yı (fili) tek lokmada yutabilirler. Ker Abra, Ker Yutpa, Ker Arat ve Ker Doydu olarak dört yer altı canlısından bazen birlikte bahsedilir. Bazen de bu dördünün aynı varlık olduğu düşünülür.
Altay şamanlığında yeşil bir kumaştan yapılmış ve örgülerle süslenmiş Abra'nın tasviri, şamanın giysisine asılır. Abra'nın başı puhu tüyleri (ülberk) ile süslenir. Gözü, parlak bakır düğmelerden, ayakları da genellikle kırmızı kumaşlardan seçilmiş yamalardan yapılır. Bunlara, örülmüş dokuz püskül eklenir. Şaman giysisinde, cübbenin bir yanında yer alan, yeraltı canavarı olarak algılanan yılanı temsil edecek biçimde çatal kuyruklu ve dört ayaklı olarak tasarımlanan, kötü ruhlardan koruduğuna inanılan, siyah kumaştan şeritler Yutpayı temsil eder.
SİMURG KUŞU EFSANESİ (ZÜMRÜDÜ ANKA)


Mistik kuş Simurg, Fars sanatında kuş şeklinde, kanatlı dev bir yaratık olarak resmedilmiştir. İran efsanesine göre, bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez tanık olmuştur. Bir antik İran tanımında ise, kendisini alevler kaplayana kadar 1700 yıl yaşadığından, ölümsüz olduğundan ve Bilgi Ağacı’nda bir yuvası olduğundan bahsedilmiştir. Sasani Persler Simurg’un yere bereket bahşedeceğine ve dünya ile göğün arasındaki birliği sağlayacağına inanırlardı. Simurg’un tüylerinin bakır renginde olduğu söylenmiştir. Onun iyilik sever bir doğası olduğu ve kanatlarının bir dokunuşunun her türlü hastalık veya yarayı tedavi edeceğine inanılırdı. 
Efsaneye göre kuşların hükümdarı olan Zümrüd-ü Anka, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş. Ama içlerinden onu gören olmamış. Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Onun var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip, yolunda gitmeyen şeyler için yardım istemeye karar vermişler.
Kaf dağına varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, Bu vadilerin her biri bir diğerinden daha çetinmiş. Birincisi; İSTEK, ikincisi; AŞK, üçüncüsü; MARİFET, dördüncüsü; İSTİSNA, beşincisi; TEVHİD, altıncısı; ŞAŞKINLIK ve yedincisi ; YOKOLUŞ vadileriymiş.
                                                            CYCLOPS(KİKLOP)


Efsanevi tek gözlü devler olan Kiklopların (Cyclops) Yunan mitolojisinde 3 ayrı türünden bahsedilir. Bunlardan biri Hesiodos’un evrenin yaradılışı ve tanrı soylarını anlattığı eserTheogonia(Tanrıların Doğuşu)’sında geçen Gaia ile Uranos’un oğulları göksel Kikloplardır. Bir diğeri Homeros’un Odysseia’sında geçen deniz tanrısı Poseidon’un oğlu Polyphemus gibi Sicilyalı Kikloplardır. Sonuncuları da Lykia’da bulunan duvarcı tek gözlü devlerdir. 
Hesiodos’a göre Gaia ile Uranos’un birleşmesiyle üç türden dev canavar doğar. Bunlar Titanlar, Kikloplar ve yüz elli, elli başlı Hekatonkheirlerdir. Cyclop (Kiklop) “yuvarlak gözlü” demektir ve adları Brontes, Steropes ve Arges olan üç devden her birinin alnında tek bir büyük göz bulunur. Adları simgesel olan bu devlerden Brontes, gök gürlemesi; Steropes, şimşek; Arges ise yıldırım ışını ile ilgilidir.

Sonra Toprak Kyklop’ları doğurdu, azgın yürekli,
Brontes’i, steropes’i ve belalı Arges’i
-ki bunlar vermiştir Zeus’a şimşekleri, yıldırımı-
Her bakımdan tanrıya benziyordu bunlar
Ama bir tek gözleri vardı alınlarında.
Yuvarlak tek gözlerinden geliyordu adları,
Zorlu, başarılıydılar hep yaptıklarında.

                                                   ALTIN POST EFSANESİ 

Teselya kralının Phriksos adlı bir oğlu ve Helle adlı bir kızı vardır. Kral sonradan  ikinci kez evlenmiş ve üvey anne bu çocuklara kötü davranmış. Nihayet çocukları öldürmeye çalışmıştır. Çocuklar ise Zeus’un kendilerine bir hediyesi olan altın postlu uçan bir koç ile kaçmayı başarmışlardır. Ancak Çanakkale Boğazı’ndan geçerken kız kardeş olan Helle düşüp boğulmuştur. Bugün dahi Çanakkale Boğazı’nın Yunanca’daki ismi “Hellespont”tur. Phriksos ise Kolkhis topraklarına ulaşarak canını kurtarmıştır. Kolkhis kralı bu misafire çok iyi davranmış, hatta kızı Khalkiope ile evlendirmiştir. Phriksos ölümden kurtulduğu için altın postlu koçu tanrı Zeus’a kurban etmiştir. 

Kolkhis kralı kurbandan arda kalan altın postu, bir ejderhanın nöbet tuttuğu korulukta saklamıştır. Bu arada Teselya kralı ölmüş, yerine oğlu Aison geçmiştir. Ancak kısa süre içerisinde Aison’un üvey kardeşi Pelias tahtı ele geçirmiştir. Aison’un oğlu Yason sonradan tahtı geri almak istemiş, Pelias da işi yokuşa sürerek Kolkhis ülkesindeki Altın Postu getirebilirse tahtı devredeceğine dair söz verir. Yason bu anlaşmayı kabul eder ve 50 cengaver toplayarak yola çıkar. Bu seyehat için hızlı anlamına gelen “Argo” adlı bir gemi yaptırır. Bu gemide ünlü mitolojik kahraman Herkül de bulunmaktadır ve geminin tayfasına Argonotlar denilmektedir. Uzun ve meşakkatli yolculuklarında Ordu’nun Fatsa ilçesinin 18 mil uzaklığındaki bir burunda mola verip dinlenmişlerdir. Bu buruna günümüzde dahi Yason Burnu denilmektedir. 

Argonotlar sonunda Kolkhis topraklarına ulaşmıştır. Bu sırada Kolkhis kralı Aetes’dir. Aetes, mitolojide Güneş tanrısı Helios’un oğludur. Yason, niçin geldiğini anlatır ve altın postu ister. Kral altın postu vermemek için çok ağır şartlar ileri sürer. Bu şartlara göre Yason, önce ateş püskürten öküzleri yenecek, sonra ejderhayı öldürecek, bu ejderhanın dişlerini toprağa ekecek ve topraktan çıkan yeni savaşçıları bir bir öldürecektir. Yason’un bunları yapabilmesi imkansızdır. Bu sırada Kral Aetes’in kızı olan büyücü Media, Yason’a aşık olmuştur ve Yason’un bu işi başarabilmesi için gizlice yardım etmiştir. Bu şekilde şartları yerine getiren Yason, altın postu hak etmişse de Kral durumu anlamış ve altın postu vermemiştir. Bunun üzerine Media bekçi ejderhayı uyutmuş ve altın postu beraber çalmışlardır. Postu alan Yason ve savaşçıları hemen yola çıkmışlardır. 

Yason’a aşık olan Media da bunlarla beraber kaçmıştır. Sonradan durumu fark eden Kral, ordusunu geminin peşinden göndermiştir. Giresun Adası dolaylarında çetin savaşlar olmuşsa da Media’nın yardımı ile kralın ordusunu alt edilmiştir. Yason altın post sayesinde Teselya tahtını geri almış, Media ile evlenmiş, iki çocukları olmuş ama sonradan başka bir kralın kızı ile evlenerek Media’yı aldatmıştır. Media hem kocasının yeni eşini, hem de kendi çocuklarını öldürerek Teselya’yı terk etmiştir.




Medusa





Yunan mitolojisinde Medusa (Μέδουσα), saçlarının yerinde kıvıl kıvıl yılanlar olan, kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahip bir dişi yaratıktır. Mitolojinin erken dönemlerinde Medusa'nın doğuştan canavar olduğuna inanılırken, geç dönem ozanları, vaktiyle genç ve güzel bir kız olan Medusa'nın tanrıça Athena'nın tapınağında deniz tanrısı Poseidon ile ilişkiye girdiği için Athena tarafından bir canavara dönüştürülmek suretiyle cezalandırıldığını söylerler. Medusa, Gorgonlar (pek çok mitolojik canavar gibi Phorkys ile Keto'dan türemiş, Sthenno, Euryale ve Medusa adlı, üç canavar kızkardeş) arasında ölümlü olan yegane Gorgon'dur. Yılan saçlı Medusa'nın başını almak, Serifos (Koyunluca) Adası'nın kralı Polydektes'in buyruğu ile, Andromeda adlı Etiyopya prensesinin de kurtarıcısı olacak olan, büyük kahraman Perseus'a düşecektir. Perseus, uyumakta olan Medusa'ya başındaki görünmezlik miğferi, elindeki sihirli kılıç ve ayağındaki kanatlı sandaletlerle yaklaşıp Medusa'nın başını gövdesinden ayırdığında, o esnada halen Poseidon'dan hamile olan Gorgon'un başsız gövdesinden, efsaneye göre kanatlı at Pegasos ile dev Khrysaor meydana gelirler. İsmi "koruyucu" anlamına gelen Medusa'nın kesik başının kötülükleri defedici özelliği bulunduğu için, Perseus, bu başı bir süre yanında bulundurduktan sonra muhtemelen Athena'ya sunar, tanrıça da Medusa'nın başını müthiş kalkanına ilave ettirir. Özellikle Athena ile Zeus'un kalkanlarında kullandıkları, Gorgon başı şeklindeki, olağanüstü bir koruma gücüne sahip nazarlığa Gorgoneion, bu nazarlıkla donatılmış zırh veya kalkanlara da Aegis adı verilir.

Gorgon

Gorgon resmi
Yunan mitolojisinde yılan saçlı ve korkunç yüzlerine bakanları taşa çevirme gücüne sahip Sthenno, Euryale ve Medusa adlı üç kızkardeşin her birine Gorgon (Γοργον) veya Gorgo (Γοργω) adı verilir. Gorgon deyince aklımıza aslında bu üç canavar kızkardeşten de öte, kanatlı, yılan saçlı, korkunç suratlı bir tür dişi yaratık gelmeli; yine de Yunan mitolojisinde Gorgonlar başlığı altında anlaşılan, öncelikle ve genellikle Medusa ile kızkardeşleridir. "Gorgon" kelimesi, "korkunç, dehşet verici" anlamındaki Yunanca "gorgos" sözcüğünden gelir. Gorgonların bakışlarının, karşılarındaki kişinin taş kesilmesine neden olacak denli etkili olduğuna inanıldığı içindir ki korunmak istenen nesne veya binalara bir Gorgon sureti iliştirmek, antik Yunan medeniyetinde bir adet haline gelmiştir. Bu tür tasvirlerden biri, örneğin, Korfu'daki Artemis tapınağının alınlığında bulunur. Ayrıca Gorgon başı biçiminde olduğu için Gorgoneion adı verilen, kötü etkilerden koruyucu suretlere veya nazarlıklara da eski Yunan sanatında sıkça rastlanır. Özellikle M.Ö. 8. yüzyılın sonlarından itibaren, İtalya'dan Karadeniz'e uzanan coğrafyada Gorgon başı tasvirleri ile sadece tapınaklarda değil, evlerin eşiğinde, ocak kapaklarında, elbiselerde, sikkelerde, tabaklarda ve silahlarda da karşılaşılır. Bu tasvirlerde Gorgonları, yılan saçlı, koca gözlü, yayvan ağızlı, yabandomuzu dişli, sarkık dilli, burun delikleri geniş, bazen kaba sakallı, çirkin ve tedirgin edici yaratıklar olarak görürüz; gövdeleri resmedilmemiştir, sadece yuvarlak bir kafadan ibarettirler. Ozan Hesiodos, Gorgonları denizde gemilerin seyri açısından tehlikeli sığ kayalıkları meydana getiren birer deniz canavarı olarak düşünmüş gibidir. Netice itibarı ile Gorgonlar, denizin türlü tehlikelerini temsil edip deniz canavarlarının atası olan Phorkys ile Keto'dan türemişlerdir. Ayrıca kızkardeşlerden Euryale'nin ismi "tuzlu denizden gelen" gibi bir anlam taşımaktadır. Athena ve Zeus'un aeigis adı verilen, fırtına kopartma gücüne sahip efsanevi kalkanlarının üzerine iliştirilmiş delici Medusa bakışı tasvirini düşündüğümüzde, belki de bu kalkanların kopardıkları fırtınalarla, gemileri Hesiodos'un bahsettiği sığ kayalıklara savurup parçalayan fırtınalar arasında bir bağ kurabiliriz.




                                        Theseus ( Ege Denizinin Hikayesi )

Theseus; Kral Aigeus’la Kraliçe Aithra’nın oğludur. Theseus. Yaşamındaki kahramanlıkları ve başarılarından dolayı denizler tanrısı Poseidon’un oğlu olarak bilinirdi.
Kraliçe Aithra Trayzen’de Theseus’a gebe kaldığı günlerde, Kral Aigeus sandalları ve kılıçını büyük bir kayanın altına sakladıktan sonra eşi Aithra’ya “Oğlum bu kayayı kaldıracak duruma gelene dek, kimin oğlu olduğunu söyleme” deyip, ülkesi Atina’ya döndü. 
Theseus Troyzen’de dedesinin yanında kalmış ve geçen yıllar boyunca güçlenip yürekleniyordu. Bir gün, tanrısal kahraman Herakles,Theseus’un dedesinin sarayına konuk olmuş, sırtındaki aslan postunu yere atınca herkes postu canlı bir aslana benzetip korkarak kaçmış sadece Theseus kılıçını çekerek aslan sandığı posta hucum etmişti. Postun canlı bir aslan olmadığını anladığında ise kahkalarla gülmüşlerdi. Bu olay Tanrısal kahraman Herakles ve çevredekiler tarafından hayranlıkla izlenmiş ve Theseus adından söz ettirmeye başlamıştı.Theseus 16 yaşına geldiğinde annesi onu sandal ve kılıçın saklı olduğu kayanın yanına götürmüş, Theseus koca kayayı kaldırdığında babasına ait sandal ve kılıçı bularak Kral Aigeus’un oğlu olduğunu annesinden öğrenmiştir. Böylelikle Atina’ya gitmeye karar veren Theseus, daha güvenli olmasına rağmen deniz yolculuğunu kabul etmeyip yol boyunca canavarlar ve çeşitli tehlikelerle mücadele ederek kara yolu ile Atina’ya ulaşmıştır. Kral Aigeus büyücü Media’nın etkisi altında idi bu yüzden Theseus babasına kim olduğunu açıklamadı. Media Theseusun kralın oğlu olduğunu anlamış ve onu öldürmek için etine zehir katmıştı. Theseus kılıçını çıkarıp eti kesmek istediğinde Kral Aigeus kılıçını tanır ve Theseusun oğlu olduğunu anlayınca eti yemesini engeller. Media saraydan kovulur ama Theseus için tehlikeler bitmemiştir, Kralın kardeşi olan Palas tahtı ele geçirmek için elli oğlunu Theseusu öldürtmek için göndermesine rağmen Theseus hepsini birer birer öldürür. Ve günahlarından arınmak için bir yıl ülkesinden uzaklaşır. Ta ki her yıl ülkenin en gözde 7 kız ve erkeğinin Girit adası labirentinde yaşayan Minotaurus adlı öküz başlı canavara kurban edilmesi için Girite gönderildiğini duyan Theseus Atinaya giderek babasının ısrarlarına rağmen 7 erkek gençten biri olup canavarı öldürmek için girite gitme iznini babasından alır. Babası Theseusun bindiği gemiye siyah bir bayrak astırır ve oğluna sağ dönersen bayrağı beyaz bir bayrakla değiştir ki uzaktan göreyim der.
Theseus ve 13 genç kara bayraklı gemileri ile o zamanki adı "Arkhipelagos" olan Ege’de süzülüp günlerce süren yolculuğun sonunda Girit’e vardı. Kral Minos ağırladı kurbanlık gençleri. Kral Minos’la, Kraliçe Pasife’nin biricik ve dünya güzeli kızları olan Ariadne ile Theseus göz göze gelir gelmez vuruldular birbirlerine. Bu kez de, Ariadne Theseus’u ölüm yolculuğundan döndürmeye çalıştı. Ama Theseusun kararı kesindi.

Bunu üzerine Ariadne, ona şöyle dedi: 
" Labirente girip de sağ çıkmak olası bir durum değildir. Her şeyden önce Minotaurus denilen öküz başlı canavar hiç bir kurbanını sağ bırakmamıştır. Hem onu öldürsen bile, labirent öylesine karışıktır ki, geri çıkma yolunu bulmanın olanağı yoktur. İyisi mi,sana bir makara iplik vereceğim. İpliği sala sala ilerle labirentin arap saçından beter dehlizlerinde... Minotaurus’u öldürmeyi başabilirsen, saldığın ipliği izleyerek bulabilirsin çıkış yolunu."

Öyle yaptı Theseus. Ariadne’nin ipliğini yere salarak ilerledi. Sonunda vardı Minotauros’un bulunduğu bölmeye. Minos’un boğası insan bedenli, boğa başlı azgın canavardı. Theseus, zorlu bir savaşımdan sonra Minotauros’u öldürdü.Ariadne’nin ipliğini izleyerek, dolambaçlı, binbir yanıltmalı yollar içinde buldu çıkış yolunu. Böylece Theseus, tanrısal sanatçı Fethiye’li Daidalos’un yaptığı labirente girip sağ çıkan ilk insan oldu. Üstelik böylece, her yıl bu canavara on dört genç kurban edilmesi töresini de yıkmış oldu.

Theseus, Prenses Ariadne’yi de gemisine alarak dönüş yoluna koyuldu. Theseus zafer sarhoşluğu içinde ülkesine dönerken, gemisindeki kara bayrağı indirip, yerine ak bayrağı çekmeyi unuttu. Kıyıdaki en yüksek burçtan oğlunun yolunu gözlemekte olan Kral Aigeus, kara bayrağı görür görmez oğlunun başına bir felaket geldiğini sanarak, kendisini burçtan denize atıp intihar etmiştir.
Bu olaydan sonra bu denize “Aigeus’un denizi” dendi. Bu ad zamanla en güzel biçimini buldu ve “Ege Denizi” olmuştur.

















                                          KASSANDRA'nın LANETİ

Truva'nın son kralı Priamos ve Hekube'nin güzel kızı olan Kassandra'nın ikiz kardeşi Helenon ve diğer kardeşleri Hektor ile Paris'tir. ( üstteki vazo resminde Paris ve Kassandra görülmektedir. )
Kassandra geleceği önceden bilmek ve rahibe olmayı çok arzuluyordu. Tanrı Apollon görür görmez bu güzel kızdan çok etkilendi ve ona bir teklif sundu; Kassandra onunla birlikte olursa ona geleceği görme yeteneği verecekti. Kassandra bu teklifi kabul etti. Apollon, Kasandra' nın ağzına tükürdü ve Kasandra geleceği görme yeteneğine sahip oldu.( Anadolu' nun pek çok yöresinde büyüklerdeki iyi hasletlerin küçüğe geçmesi için de aynı ritüel uygulanmaktadır.) Ama Apollon ile birlikte olmadı. Bakire bir rahibe olma isteği Apollon'a verdiği sözden daha ağır basmıştı. Bir rivayete göre de aslında en başından beri Apollon ile birlikte olmaya niyeti yoktu, sadece geleceği görme yeteneği almak için Apollon'u kandırmıştı. Apollon bu duruma çok sinirlendi ve Kassandra'yı lanetledi. Lanete göre; Kassandra geleceği görecek ama kimseyi buna inandıramayacaktı. Ve asıl ağır darbe; asla rahibe olamayacaktı. Tam tersine bir kadın olarak aşağılanacaktı. Gerçekten de öyle oldu. Truva Savaşı'nı ve savaşın sonucunu görmesine rağmen kimseyi gördüğü şeylerin yaşanacağına inandıramadı. 

Çaresizlikle savaşın başlamasını ve bitmesini izlemek zorunda kaldı. Olacakları bilmene rağmen onları engelleyememek ne acı bir duygudur. Dahası, Agamemnon tarafından esir edildi ve onun cariyesi olmak zorunda kaldı. Bu rahibe olma hayali kuran bir genç kız için yaşanabilecek en kötü kaderdi. Ama belki kaderin cilvesi olarak bu yaşadığı durum yine bir kadın tarafından sonlandırıldı. Truva'ya savaşmaya giden Agamemnon'un karısı boş durmamıştı. Aşığı ile kocası ülkeye döndüğünde onu öldürmek için bir plan yaptı. 
Büyük bir zafer kazanmış olarak Kassandra ile ülkesine dönen Agamemnon'un gemisi karısının görevlendirdiği askerler tarafından Yunanistan açıklarında durduruldu. Agamemnon, aralarında Kassandra'nın da bulunduğu cariyeleri ve Agamemnon'u savunan askerler öldürüldü.
Psikolojide, geleceğe dair başkalarını uyarmasına ve doğruları söylemesine rağmen kimseyi kendine inandıramama durumuna Kassandra Kompleksi ismi verilmektedir.